BÖREKOĞLU HUKUK BÜROSU
Av. Serdar BÖREKOĞLU
Malpractice (Doktor Hataları) Malpraktis davası; hastalık ve herhangi bir sağlık sorununun giderilmesi amacıyla hekime ya da bir tıp kurumuna başvuran hastanın tıbbi tanı-tedavi esnasında beklenmedik bir zararla karşı karşıya gelmesi halinde hastanın açacağı dava türünü ifade etmektedir. Malpraktis davasında söz konu olan husus; doktorun bilgisizlik, deneyimsizlik veya ilgisizliği nedeniyle hastanın zarar görmesidir. Böyle bir durumda hekimliğin kötü uygulanması, hekimlik uygulamasında kusur yahut ihmali varlığı söz konusu olacaktır. Öte yandan, gerek ceza, gerek tazminat ve gerekse disiplin sorumluluğu konusunda; kamuda çalışan hekimler ile özelde çalışan hekimler arasında hem yargı yetkisi, hem soruşturma ve kovuşturma usulü ve hem de sorumluluk açısından oldukça ciddi farklılıklar söz konusudur. Bu nedenle hukuki ve cezai sorumluluğu, kamuda ve özelde çalışan hekimler açısından farklı başlıklar altında açıklamanın daha faydalı olduğu kanaatindeyim. 1)HUKUKİ SORUMLULUK (MADDİ – MANEVİ TAZMİNAT TALEPLİ DAVALAR) Hekim ile hasta arasındaki temel hukuki ilişki tazminat hukuku açısından önem arz etmektedir. Bu ilişkinin genel olarak vekalet akdi olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle bu tür davalarda tazminat talepleri Borçlar Hukuku’nun vekalet akdi hükümlerine dayanılarak değerlendirilmektedir. Vekalet akdine dayalı talepler 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Tıbbi müdahalenin gerçekleştiği andan itibaren 5 yıllık süre aşılmışsa zamanaşımı itirazında bulunulması gerekmektedir. Zamanaşımı ve yetki gibi itirazlar ilk itirazlardandır ve bu itirazların yasal cevap süresinde yapılması gerekmektedir. Tazminata hükmedilebilmesi için beraber buulunması gereken koşullar; * Tıbbi müdahale sonucunda ortaya çıkmış bir zarar Bununla birlikte, özellikle kusur kavramına bakacak olursak, tazminata hükmedilebilmesi için doktorun ağır hizmet kusurunun bulunması gerektiği açıktır. Çünkü, sağlık hizmeti önceden öngörülemeyen belirli bir tehlikeyi zaten içermektedir. Kısaca, sağlık hizmeti riskli bir nitelik taşıdığından tazmin sorumluluğu için hizmet kusuru tek başına yeterli değildir. Kusur tespiti açısından önemli bir diğer husus ise; yapılan muayene, gözlem, teşhis, müdahale ve tedavi işlemlerinin tıbbi gerekliliğe uygun olarak icra edilip edilmediğidir. Hekimler açısından kusur isnadı tıbbi gerekliliğe uygunluk kriteri ile ele alınmalı ve savunmada bu hususun altı özellikle çizilmelidir. Tıbbi kötü uygulama nedeniyle davanın muhatabı olan tüm sağlık personelinin vakadaki kusur oranının ayrı ayrı tespit edilmesi de önem arz etmektedir. Zira, kusur nispetince tazminata karar verilmesi gerektiği açıktır. Adli Tıp Kurumu raporu bu tür davaların olmazsa olmaz koşuludur. Gerek Yargıtay ve gerekse Danıştay Adli Tıp Kurumu raporunu mutlak olarak aramaktadır. Maddi tazminata hükmedilebilmesi için uğranılan maddi zararın somut olarak ispatı gerekmektedir. Uğranılan maddi zarar somut olarak ispat edilemiyorsa maddi tazminata hükmedilemeyecektir. Manevi tazminatın da zenginleşme aracı olarak kullanılmaması gerekmektedir. Bu nedenle, davacının sosyal ve ekonomik durumunun doğru bir şekilde araştırılması ve tespit edilmesi önem arz etmektedir. Manevi tazminatta gerçek anlamda bir tazmin değil, manevi tatmin söz konusudur. Bu genel bilgiler ışığında kamuda çalışan hekimler ile özelde çalışan hekimler arasındaki farklılık gösteren hususların altını çizmekte yarar görüyorum. 1.A ) KAMUDA ÇALIŞAN HEKİMLER AÇISINDAN Tıbbı kötü uygulama nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davaları, idari yargının görev alanına girmekte ve idare mahkemelerinde görülmektedir. Kamuda çalışan doktorlar aleyhine doğrudan dava açılamamaktadır. Bu davanın doğrudan muhatabı idare, yani Sağlık Bakanlığı’dır. Davanın kaybedilmesi halinde Sağlık Bakanlığı’nın, kusuru nispetince personel olarak çalıştırdığı doktora rücu hakkı bulunduğundan dava ilgili sağlık personeline (doktor ve diğer sağlık personeli) ihbar edilmekte ve bu suretle doktorların davaya davalı idare yanında müdahil olarak katılması sağlanmaktadır. Süre, tebliğden itibaren 30 gündür. Davanın kaybedilmesi ve kararın kesinleşmesi halinde, mahkemece hükmedilen tazminatın da doğrudan muhatabı ilk etapta idare, yani Sağlık Bakanlığı olmaktadır. Genel olarak idarenin sorumluluğu kusursuz sorumluluk ve hizmet kusuru esasına dayanmaktadır. Ancak, sağlık hizmeti riskli bir nitelik taşıdığından idare açısından da ağır hizmet kusuru aranmaktadır. Personel yetersizliği, tıbbi müdahaleye ilişkin gerekli ortamın ve teknik donanımın sağlanmaması ve benzeri hususlar idarenin sorumluluğunda olduğundan, olası bir aleyhe kararda, kararın dayanağını bu tür eksiklikler oluşturuyorsa, idarenin hekime rücu etmesi de mümkün olamayacaktır. Bu nedenle, kamuda çalışan doktorların savunma yaparken bu hususlara dikkat etmesi ve idarenin sorumluluğunda olan hususları gözden kaçırmaması gerekmektedir. 1.B ) ÖZELDE ÇALIŞAN HEKİMLER AÇISINDAN Özelde çalışan doktorlar aleyhine tıbbi kötü uygulama nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davaları adli yargının görev alanına girmekte ve asliye hukuk mahkemelerinde görülmektedir. Doğrudan hekim aleyhine dava açılabilmektedir. Genellikle hem hekim hem de çalışılan özel hastane aleyhine birlikte dava açılmaktadır. Davanın kaybedilmesi ve kararın kesinleşmesi halinde, mahkemece hükmedilen tazminatın da doğrudan muhatabı aleyhe hükmedilen miktar nispetince hekimler olmaktadır. İddia edilen hususlar doğrudan hekimle değil de hizmet alınan özel hastane ile ilgili ise, pasif dava ehliyeti olmadığından davanın reddi gerektiğini ileri sürmek yerinde olacaktır. Dava dilekçesinin tebliğinden itibaren cevap süresi 2 haftadır. Bu yasal sürede cevap dilekçesinin verilmesi ve ilk itirazların mutlaka yapılması gerekmektedir. İlk itirazlar, yetki ve zamanaşımı itirazı gibi önemli itirazlardır. Bu itirazları mutlaka yasal sürede yapmak gerekmektedir. 2 ) CEZAİ SORUMLULUK Malpraktis nedeniyle karşılaşılan ceza davaları daha çok taksirle öldürme ve taksirle yaralama suçlarına ilişkin olmaktadır. Önemle belirtmek gerekmektedir ki; tıbbi müdahale konusunda hasta aydınlatılmalı ve rızası alınmalıdır. Bu iki husus, tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunun ön şartıdır. Bu ön şartların yanı sıra, müdahalenin de tıbbi gerekliliğe uygun bir şekilde yapılması zorunludur. Hekimin hiçbir kusuru olmamasına rağmen tıbbi müdahale başarısızlıkla sonuçlanabilir. Şayet, aydınlatma ve rıza söz konusuysa, bu durumda hekimin hukuki ve cezai sorumluluğundan bahsetmek mümkün değildir. Taksir, neticenin istenmemesi, ancak dikkatsizlik ve özensizlik sonucu kusurlu davranışla neticenin gerçekleşmesine sebep olmaktır. Tabii ki, neticenin de öngörülebilir olması gerekmektedir. Neticenin öngörülebilmesi mümkün değilse taksir sorumluluğu da söz konusu olmaz. Keza, doktorun kusuru yoksa meydana gelen neticeden dolayı sorumluluktan bahsetmek de mümkün değildir. 2.A ) KAMUDA ÇALIŞAN HEKİMLER AÇISINDAN Kamuda çalışan doktorlar hakkında yapılan ceza şikayetlerinde, savcılık tarafından ceza soruşturması yapılabilmesi için, öncelikle şüpheli doktor hakkında bağlı bulunduğu mülki idare amirinden soruşturma izni alınması gerekmektedir. Mülki idare amiri soruşturma izni vermezse Savcılık soruşturma yapamayacak ve dolayısıyla doktor hakkında ceza davası açılamayacaktır. Mülki idare amiri soruşturma izni verirse, bu bir idari işlem olduğundan öncelikle bu işlemin iptali için idare mahkemesine başvurulması ve tüm kanun yollarının tüketilmesi faydalı olacaktır. Şayet idare mahkemesine yapılan iptal başvurusu lehe sonuçlanırsa, soruşturma izni iptal edilmiş olacağından yine soruşturma yapılamayacak ve dolayısıyla ceza davası açılamayacaktır. Soruşturma iznine karşı iptal başvurusu yapılmazsa veya yapılıp da aleyhe sonuçlanırsa, bu durumda Savcılık soruşturmaya başlayacaktır. Bundan sonraki aşamalar özelde çalışan hekimler ile aynıdır. 2.B ) ÖZELDE ÇALIŞAN HEKİMLER AÇISINDAN Kamuda çalışan doktorlar hakkında gerekli olan soruşturma izni özelde çalışan doktorlar için söz konusu değildir. Soruşturmayı yapan Savcılık şüpheli doktorun ve varsa tanıkların ifadesini de alarak dosyayı topladığı diğer delilerle birlikte rapor için bilirkişiye gönderecektir. Bilirkişi raporu önemlidir, zira genellikle bu doğrultuda karar verilmektedir. Sonuç olarak, ya takipsizlik kararı verilecek veya eylemine uyan suçtan cezalandırılması için iddianame tanzim edilerek ceza davası açılacaktır. Şüpheli doktor davanın açılmasıyla artık “sanık” olmaktadır. İddianamenin kabulü ile birlikte ceza davası başlamış olmaktadır ki, bu aşamaya “kovuşturma evresi” diyoruz. Eylemine uyan suç tipine göre ilgili ceza mahkemesinde yargılama başlayacaktır. Yargılama sonunda; beraat, ceza tayinine yer olmadığına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya mahkumiyete hükmedilir. Verilen karara göre itiraz veya temyiz gibi yargı yollarına müracaat etmek mümkündür. Diğer sorularınız için 0535 572 90 93 numaralı telefondan Danışma hizmeti alabilirsiniz |
354 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |